1. BÖLÜM BAĞIMLILIK: TARİFİ VE SEBEPLERİ 12 Eylül 2025, 16:42

- BÖLÜM
BAĞIMLILIK:
TARİFİ VE SEBEPLERİ
Bağımlılık Nedir?
Bağımlılık, Dünya Sağlık Örgütü’nün Uluslararası Hastalıklar sınıflamasında, “Madde Kullanımına ve Bağımlılık Davranışlarına Bağlı Bozukluklar” başlığı altında şöyle tanımlanır: “Ağırlıklı olarak psikoaktif maddelerin kullanımı veya belirli tekrarlayan ödüllendirici ve pekiştirici davranışların bir sonucu olarak gelişen ve davranışlara yansıyan bozukluklar.” Bağımlılığın Latince kelime kökeninde (addiction) “adanmak” ve “ölümüne bağlanmak” anlamları da vardır.
Dünyada psikiyatrik hastalıkları ortak bir dille tanımlamak amacıyla oluşturulan kılavuzların en önde geleni, Amerikan ekolünün geliştirdiği DSM’dir. AçılımıDiagnosticand Statistical Manual of MentalDisorders (Zihinsel Hastalıkların Teşhis ve İstatistik Kılavuzu) olan bu kılavuzun son versiyonu DSM-V’te bağımlılık şöyle tarif edilmektedir: “Maddeyi kullanan bireyde bilişsel, davranışsal, fiziksel problemlere yol açmasına ve sosyal hayata uyumu bozmasına rağmen, madde alımının kontrol edilememesi durumu.”
Bu çerçevede, eğer tolerans ya da yoksunluk durumları varsa fiziksel bağımlılıktan, yoksa psikolojik bağımlılıktan söz edilir.
Bu tarifleri harmanladığımızda bağımlılıkla ilgili şöyle bir tanıma ulaşırız: Bağımlılık, kişinin hayatındaki olumsuz etkilerini aklen ve yaşantısında fark ve tecrübe etmesine ve akıbeti açısından ortaya çıkarabileceği durumları bilmesine rağmen, bir maddeyi ısrarla, tekrarla ve yaşadığı bütün olumsuz durumları kabullenip yaşayabileceği bütün olumsuzlukları da göze almak suretiyle kullanması durumudur.
Bazı Maddeler
Neden Bağımlılık Yapar?
Maddelerin bağımlılık yapma potansiyeli, birçok faktörün etkileşimi sonucu ortaya çıkan karmaşık bir süreçtir. Bağımlılığın oluşmasında biyolojik, psikolojik ve sosyal bir dizi faktörle birlikte genetik yatkınlık da etkili olmaktadır.
Söz konusu faktörleri kısaca şöyle açıklayabiliriz:
Biyolojik Faktörler: Maddelerin bağımlılık yapma eğilimi genellikle beyin kimyasındaki değişikliklerle ilişkilidir. Özellikle belirli maddeler ödül sistemini etkileyen beyin bölgelerine tesir ederek bağımlılık oluşturabilir. Bu nörobiyolojik etkiler madde kullanımının tekrarıyla daha da güçlenir ve bağımlılık gelişmesini tetikler.
Psikolojik Faktörler: Bireyin zihinsel sağlığı, madde kullanımı üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Stres, depresyon, anksiyete gibi psikolojik sorunlar bazı insanları maddelere yönelmeye itebilir. Maddeler kısa süreli bir rahatlama sağladıkları için, kişiler bu tür duygusal zorluklardan kaçınma amacıyla onları kullanma eğilimi gösterir, ancak daha uzun vadede bağımlılığa yakalanırlar.
Sosyal Çevre: Sosyal faktörler de madde bağımlılığı üzerinde etkilidir. Özellikle bağımlılığa yatkın bireyler madde kullanımını teşvik eden sosyal çevrelerde bulunduklarında bu etki bariz şekilde ortaya çıkar. Ayrıca aile, arkadaşlar ve çevresel baskılar da maddenin kullanımını etkileyebilir ve bağımlılık riskini arttırabilir.
Genetik Yatkınlık: Genetik faktörlerin de madde bağımlılığı üzerinde rol oynadığı bilinmektedir. Aile geçmişinde madde bağımlılığı olan bireylerde, genetik yatkınlığın bağımlılık riskini arttırdığı gözlemlenmiştir. Ancak genetik yatkınlık tek başına yeterli değildir ve çevresel faktörlerle etkileşim içinde bulunur.
Maddelerin bağımlılık yapma süreci biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin karmaşık etkileşiminden kaynaklanır. Ele aldığımız bu faktörler, bağımlılığın hem anlaşılmasına hem de önlenmesine yönelik stratejilerin geliştirilmesine ışık tutabilir. Bağımlılığın oluşmasında rolü olan bütün bu faktörlerin beraberce ortaya koyduğu gibi, maddelerle mücadele sadece kişinin kendisiyle başlayıp bitecek bir mesele değildir. Bireyle birlikte ailenin, yakın çevrenin ve toplumun takındığı tutum büyük önem taşımaktadır.
Bağımlılık Bir Hastalık mıdır?
Bağımlılık, başlangıç sürecinde takıntılı bir düşünce (obsession) ve tekrarlayıcı davranış (compulsion) şeklinde, bir psikiyatrik hastalık olarak ortaya çıkar.
Ancak burada kalmaz. Kullanılan maddelerin içerdiği nörokimyasal unsurların oluşturduğu değişiklikler ve beyinde yol açtığı hasarlar nedeniyle organik bir beyin hastalığına, diğer bir ifadeyle nöropsikiyatrik bir hastalığa dönüşür.Kısacası, bağımlılık nöropsikiyatrik bir hastalıktır.
Bağımlılığı, bir açıdan, yalan ve bahanelerin çok fazla rol oynadığı bir “yalnızlık ve gizlilik hastalığı” olarak tanımlamak da mümkündür.
Biraz daha açarsak:
Yalnızlık: Sosyal çevreye uyum ve sosyalleşme amacıyla başlanılan uyuşturucu bağımlılığının geliştiği evrede ortaya çıkan bir dizi etken kişiyi yalnızlaşmaya iter. Beraberce madde kullanımı gerçekleştirdiği içme arkadaşları tarafından yapılan olumsuz eleştiriler, yakın çevre ve aile tarafından yöneltilen haklı eleştiri ve suçlamalar, madde kullanımının sağlandığı ortamlardaki kişilerin çıkar ve menfaat odaklı olması ve iletişim kurma çabalarında yaşanan başarısızlık, bu etkenlerin başlıcasıdır. Bu etkenlerden biri veya birkaçıyla yüz yüze gelen kullanıcı, kendisini yalnızlaşmak zorunda hisseder ve çevresinden uzaklaşıp toplumdan kopar. Asosyallik madde bağımlılığının en belirgin ortak özelliklerindendir ve davranışsal bozukluklar meydana gelmesine zemin hazırlar.
Gizlilik: Toplum tarafından kabul görmeyen bir davranış ve yaşam biçimi olan madde kullanımının toplumsal birçok suç ve ahlaksızlığının da önünü açması, hatta doğrudan madde kullanımının ahlaksızlık olarak görülmesi, bu duruma bir hastalık olarak bakılmaması sebebiyle, bağımlılık gelişen kişi bu durumunu gizlemeye ve dolayısıyla gizlenmeye kendisini mecbur hisseder. Bu sebepten dolayı, zaman içinde sorun gizlemede adeta uzmanlaşır ve profesyonelleşir.
Gizleme becerisi kazanan bağımlı bireyler bu gerçeği ailesiyle paylaştığında yada paylaşmak zorunda kaldığında bir süre kullandığını itiraf eder, ama aslında bağımlılık artık hayli ilerlemiş durumdadır. Bu acı gerçeği kabullenemeyen ailelerde ekseriya yaşanan ilk tepki ise, yakınlarına yakıştırmadığı bu durumu ortaya çıkarıp tedavi yöntemlerine başvurmak değil, madde bağımlılığı bulunan bireyi kontrol altında tutmaya çalışarak kendi çevrelerindende gizlemeye başlamaktır. Bu faydasız gizleme evresi bağımlılığı desteklemekten ve şiddetlendirmekten başka bir işe yaramaz.
Bu yanlışlardan uzak durulması gerekir. Durum fark edildiği an bunu bir hastalık olarak görüp profesyonel desteğe başvurmak hayati önem taşımaktadır.
Bahaneler: Benmerkezcilik ve kendisini her zaman haklı görme, bağımlılığın karakteristik özellikleri arasındadır. Toplum fertlerinin gözünde uyuşturucu kullanımı kabul edilemez bir davranış olarak görüldüğünden, madde kullanmasını haklı kılacak bahaneler üretmek madde bağımlılığı bulunan bireyin olmazsa olmazıdır. Kullanmayı haklı gösteren bu bahaneleri sırasıyla kullanım dozunu arttırma bahaneleri ve bırakmayı erteleme bahaneleri takip eder. Böylece girilen girdap içinde geçen uzun yıllar, sonsuz bahanelerle doludur.
Bağımlılıkla İlgili
Tanı (Teşhis) Kriterleri Nelerdir?
Bu konuda dünyaca kabul görmüş kılavuz olan DSM-V’e göre, bir kişi hakkında bağımlılık teşhisi konulabilmesi için, kendisinde bir yıl içinde aşağıdakilerden en az ikisi görülmeli ve tablo klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da işlevsellikte ciddi bir düşüşe yol açmalıdır:
- İstediğinden daha büyük ölçüde veya uzun süreli kullanım
- Maddeyi bırakmak veya kontrol altında tutmak istemesine karşılık sonuç vermeyen çabalar
- Madde elde etmek, kullanmak veya etkilerinden kurtulmak için gerekli etkinliklere çok zaman ayırma
- Madde için çok büyük bir istek duyma veya kendisini zorlanmış hissetme
- Tekrar eden kullanım sonucu (evde, okulda, işte)sorumluluklarını yerine getirememe
- Olumsuz etkilerine—toplumsal ve kişiler arası sorunlar üretmesine—rağmen kullanmaya devam etme
- Kullanımdan dolayı iş, sohbet, hobi, eğlence gibi günlük etkinliklerin bırakılması veya azaltılması
- Tehlikeli olabilecek durumlarda dahi maddeyi kullanmaya devam etme.
- Kullanımın olumsuz bedensel ve zihinsel etkileri kendisine bildirildiği halde kullanmaya devam etme
- Maddeye toleransın gelişmiş olması. Yani:
(a)Aynı miktarda maddenin sürekli kullanımı sonucu etkinin azalması
(b)İstenen etkinin ortaya çıkması için giderek artan madde gereksinimi
- Yoksunluk belirtilerinin oluşması. Yani maddeyi kullanmadığında bulantı, uykusuzluk, kusma, bunaltı, sinirlilik, huzursuzluk, saldırganlık, ishal, terleme, titreme, kas sızıları, ateşlenme vb. durumların ortaya çıkması. Ancak her madde yoksunluk belirtisi göstermez.
Bağımlılık Neden
Kronik Bir Beyin Hastalığı
Olarak Görülmektedir?
Beyin ile doğrudan ilişkisi bulunduğu ve bağımlılık döngüsünde beynin çok önemli bir rolü olduğu için, bağımlılık bir beyin hastalığı olarak tanımlanmaktadır.
Bağımlılık birçok açıdan değerlendirilebilir. Bağımlılığın devam etmesinin davranışsal, sosyal, biyolojik ve genetik sebepleri vardır. Ancak bu sebepler arasında en etkili olanı, bağımlılık ile birlikte beyinde gerçekleşen biyolojik temelli değişimlerdir.
Amerikan Psikiyatri Derneği’nin belirttiği üzere, bağımlılık durumunda beynin yapı ve işlevlerinde bazı değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Bu değişiklikler kişinin hem yaşamış olduğu sorunların temelini oluşturur, hem de bağımlı olduğu maddeyi tekrardan kullanmasına sebep olur.
Şimdi bağımlılıkla birlikte beynin yapı ve işleyişinde meydana gelen bu değişiklikleri ve bağımlılığın sürmesindeki nedenleri inceleyelim:
Her insan mutlu olmak ve hayattan keyif almak ister. Mutlu olmak ve keyif almak için, beyindeki ödül merkezinin uyarılması gerekir. Bununda, dopamin hormonunun salgılanması başta olmak üzere vücuttaki hormonal değişimlerle bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Sağlıklı bir beyinde kişinin bir ihtiyacının karşılanması, sosyal ilişkilerde bulunma, eğlenceli etkinlikler yapma ya da yemek yeme gibi faaliyetler sonucunda dopamin ve bağlantılı hormonlar salgılanır. Salgılanan dopaminin beyindeki ödül merkezini uyarması sonucu kişinin haz alanı harekete geçer, kendisini mutlu hisseder ve/veya rahatlar.
Yani sağlıklı bir beyinde ödül merkezinin uyarılması ve zevk alınması yönünde yapılan eylemler ya da karşılanan ihtiyaçlar sonrası vücutta dopaminerjik sistem harekete geçer. Sağlıklı bir beyin, işleyişine bu şekilde devam eder.
Bağımlı bir beyinde ise, sisteme bu normal yolun dışında bir müdahale vardır. Kişi bağımlılık yapıcı maddeyi kullanarak ödül merkezini aşırı uyarır; hızlı ve çok fazla oranda dopamin salgılanmasına yol açar. Bu durum kişinin çabucak mutlu olmasını, rahatlamasını, zevk almasını sağladığı için ilk anda kişiye cazip gelir.
Yapılan araştırmalar, organik dopamin kaynaklarımız olarak mesela yemek yemenin 150 birim, cinselliğin 200 birim dopamin salgılamasına karşılık, vücuda alınan metamfetamin maddesinin 1000 birim dopamin salgılanmasına yol açtığını göstermiştir. Bu ise vücutta günlük hayatta doğal yollardan salgılanacak dopaminden çok daha fazladır. Diğer bir deyişle, doğal olmayan yollardan, uyarıcı madde aracılığıyla salgılanması sağlanan bu aşırı dopamin, kişiye diğer aktivitelere göre çok daha fazla mutluluk, haz ve rahatlama vermektedir.
Ancak bağımlılık geliştiği ve ödül merkezinin doğal işleyişi bozulduğu için, artık kişi günlük yaşamda yapmış olduğu işlerden, kurmuş olduğu sosyal ilişkilerden ve normalde haz aldığı durumlardan haz, rahatlama ve mutluluk alamaz hale gelir. Çünkü ödül merkezinde dengelerin değişmesiyle, organik dopaminerjik sistemin faaliyetleri artık kişinin mutlu olması ya da zevk alması için yeterli gelmemeye başlamıştır. Bağımlılık ödül merkezinde böyle bir değişikliğe yol açar. Ödül merkezinin dengesi bozulunca, artık beynin madde kullanımı olmaksızın meydana gelen dopaminerjik sistem faaliyeti kişiye yeterli gelmez ve sistemi hareketlendirici harici bir maddeye ihtiyaç duyar. Çünkü biyolojik yapı değişmiş ve dopaminerjik sisteme duyulan ihtiyaç oldukça fazla hale gelmiştir.
Madde kullanımı sadece ödül merkezinin dengesini bozmakla kalmaz. Uzun süreli kullanım, beyindeki farklı bölgeleri de etkileyerek, oralarda da bozulmalara neden olur.
Beynin her bölgesi farklı görevlerde ön plana çıkar. Madde kullanımı bu bölgelerin her birinin işlevlerini yerine getirmesine engel olur. Muhakeme etme, karar verme, davranışsal ve dürtüsel kontrol gibi faaliyetlerde frontal lob ve prefrontal korteks öne çıkar. Bağımlılık geliştikten sonra frontal lobun bu işlevlerinde sorunlar oluşur. Artık bu işlevler yerine getirilemez hale gelir. Frontal lobdaki bu hasar ve işlevsellik kaybı ise kişinin davranışlarını kontrol etmede zorlanmasına, madde kullanımının olumsuz sonuçlarının bilinmesine rağmen kendisine engel olamamasına sebep olur.
Beyindeki bu iki değişim, yani davranışı kontrol etmede zorlanma ve olumsuz sonuçlarını bilmesine rağmen engel olamama, bağımlılık hastalığını anlamak için oldukça önemlidir.
Özetlersek, bağımlılığın bir beyin hastalığı olduğunu söylememizin temel anlamda iki sebebi vardır.
Birincisi; bağımlılıkta tekrarlayan bir şekilde kullanım yüzünden özellikle ödül merkezindeki dengeler bozulur. Artık kişi normalden fazla dopamine ihtiyaç duyar ve bunu karşılamak için bağımlı olduğu maddeyi tekrar kullanmak durumunda kalır.
İkincisi; beyinde, özellikle de frontal lobda vuku bulan bozulma ile birlikte muhakeme etme, dürtüleri ve davranışı kontrol etme gibi fonksiyonlar çalışmaz ve kişi madde kullanmaktan kendini alıkoyamaz. Yani, yoğun bir şekilde “Git, bana dopamin salgılayacak bir madde bul!” diyen ödül merkezinin mesajına “Hayır, kullanmayacağım; bu çok zararlı bir döngü olduğu için buna engel olunması gerekir ” diye cevap verme gücüne sahip bölge olan frontal lob aktif olarak çalışamaz hale gelir.
Bu iki durum madde bağımlılığının bir beyin hastalığı olduğunu göstermektedir. Bağımlılık ilerledikçe, başlangıçta sağlıklı olan ve işlevlerini yerine getiren beyin artık sağlıksız, işlevlerini yerine getiremeyen ve sadece haz almak için çalışan bir beyin haline gelir. Hem kullanmaya devam etmede yoğun istek oluşturur, hem de kullanmayı engellemede aktif olan beyin bölgelerinin çalışmasına mani olur.
Özetle; muhtemelen takıntılı kişilik zemininde gelişen duygu problemi başta dopamin olmak üzere hormonal düzenin bozulmasına yol açmakta ve zamanla organik beyin hasarı oluşmaktadır. Bunun sonucunda limbik sistem ile prefrontal korteks arasında bir uyumsuzluk ve kısırdöngü ve ilgili merkezlerin ahenginin bozulması ile sonuçlandığı düşünülmektedir.
Bağımlılık Yapan Maddeler Nelerdir
ve Bu Maddelerin Etkileri Nasıldır?
Bağımlılık yapan maddeleri; tütün, alkol, ekstazi (ecstasy), esrar (marihuana, kannabis), eroin, kokain, bonzai, içe çekilenmaddeler (tiner, bali, uhu, benzin, boya sökücüler, eter, halotan vs.), LSD (liserjik asit dietilamid), GHB (gama-hidroksibütirat), bazı mantar türleri, ketamin, anabolik steroidler, metamfetamin olarak sıralayabiliriz. Son yıllarda esrarın kimyasal türevleri olan ve rutin toksikoloji tetkikleriyle henüz tespit edilemeyen maddeler de kullanılmaya başlanmıştır. Bağımlılık yapan bu tür yeni maddeler, tetkiklerde tespit edilememesi sebebiyle henüz fark edilememektedir.
Uyuşturucu, uçucu ve zararlı maddeler olarak sınırlandırmaya çalıştığımız bağımlılık yapan maddeler algısı, günümüz dünyasında yıkılmaya başlanmıştır. Çünkü sadece bu maddeler değil, sonunda ödül olan her şey bağımlılık yapabilmektedir.
Örneğin internet bağımlılığı da gittikçe artan bir bağımlılık türüdür ve özellikle ergenler ile genç yetişkinler arasında yaygındır. Bahis ve kumar eskiden beri var olan bağımlılık çeşitleri iken, son dönemde buna çevrimiçi bahis oynama da eklenmiştir. Diğer taraftan bilgisayar oyunları ve sanal alışveriş bağımlılığı da tedavi edilmesi gereken bağımlılık türleri arasındadır. Teknoloji gelişip dünya değiştikçe, bağımlılık türleri de evrilip yeni bir boyuta kavuşmuştur.
Bağımlılık yapan bu maddelerden kullanımı en yaygın olanlar özellik, etki ve belirtileriyle şu şekilde sıralanabilir:
ESRAR
Kannabis veya marihuana olarak da bilinen esrar, hintkeneviri bitkisinin çiçeklerinden, saplarından, tohumlarından ve yapraklarından oluşan, çok eski çağlardan beri tüketilen ve bağımlılık yapan bir maddedir. Kullanıcılar arasında “ot, cigara, marihuana, mari” gibi isimlerle adlandırılır. Esrarın ana maddesi, tetrahidrokannabinol, kısaltılmış haliyleTHC olarak bilinir.
Günümüzde kullanım sıklığı bakımından esrar sigara, kafein ve alkolün hemen ardından gelmektedir. Esrarın kullanılmaya başlandığı ilk zamanlarda kişide öforioluşur. Öfori, esrar kullanımında kişinin yaşamış olduğu rahatlama, sakinleşme, gevşeme veya coşku, keyif, mutluluk hissini ifade eder.
Sigara gibi içildiğinde esrarın keyif, haz ve mutluluk veren (öforizan) etkisi dakikalar içinde ortaya çıkar, otuz dakikada en yüksek seviyesine ulaşır ve iki ilâ dört saat içerisinde sona erer.
Esrar, açık ve net bir şekilde ifade etmek gerekirse, ciddi manada bağımlılık yapan bir maddedir. Ancak halk arasında esrarın bağımlılık yapmadığı ve sigara gibi olduğu şeklinde bir düşünce kirliliği ile çok fazla karşılaşılmaktadır. Hatta bu düşüncenin “ottur, günahı yoktur” gibi yaygınlaşmış söylemlerle desteklendiği görülmektedir. Bu düşünce ve söylemlerin gerçekle hiçbir alâkası yoktur; esrar kesinlikle bağımlılık yapan bir maddedir.
Bu maddenin, erken yaşlarda, özellikle ergenlik döneminde kullanılmaya başlanması çok ciddi tehlikeler meydana getirebilmektedir. Ortaya çıkan tehlikelerden en önemlisi ise, esrarın bağımlılık yapan diğer maddeler için bir “geçiş maddesi” olarak kullanılmasıdır. Esrarın kişide zaman içinde ilk kullanıldığı zamanlardaki etkileri göstermemesi, kişinin doyuma ulaşamaması, maddeye karşı tolerans geliştirmesi ve çevresinin de meydana getirmiş olduğu etki bu duruma sebep olarak gösterilebilir.
Esrar kullanmanın etkileri arasında kısa vadede en sık görülenleri ağızda kuruluk, açlık, gözbebeklerinde büyüme ve kızarma, kalp atışlarında hızlanma, kan basıncının artması, tansiyonda değişiklikler, yer ve zaman algısında bozulma, sersemlik ve panik hali ile alınan miktara bağlı olarak çarpıntıdır. Dikkat ve tepkilerde yavaşlama, huzursuzluk, uykusuzluk, iştah azalması, kilo kaybı ve tahammülsüzlük gibi psikolojik ve fizyolojik yoksunluk belirtileri de vardır. Özellikle uzun süreli ve yoğun esrar kullanımı kişide çok ciddi fiziksel ve ruhsal problemlere yol açmaktadır. Bu etkiler kişiden kişiye, maddeyi kullanım süresine, sıklığına ve kullanım miktarına göre değişkenlik gösterebilir.
Yapılan araştırmalarda, uzun vadede esrar kullanımının öğrenmede ve hafızada hasarlara yol açtığı, odaklanma problemleri oluşturduğu, refleksler ile uykuda ve iştahta bozulmaya sebebiyet verdiği, motivasyon kaybına ve sorumluluklarından kaçınma gibi tutumlara neden olduğu, kişiyi çok fazla kaygılı bir hal içerisine sürüklediği, hatta panik atak ve depresyonu tetiklediği tespit edilmiştir.
Esrarın yoksunluk belirtileri maddeyi içmeyi bıraktıktan sonraki bir hafta içinde ortaya çıkar ve en az birkaç ay devam eder. Esrarla ilgili bu yoksunluk belirtilerini şu şekilde sıralayabiliriz:
- Öfke, gerginlik ya da saldırganlık durumu
- Aşırı stres veya endişe duygusu
- Uyku bozuklukları
- Yeme bozuklukları
- Huzursuzluk ve yorgunluk hissi
- Depresif ruh hali
- Karın ağrısı, ateş, titreme, terleme gibi bedensel değişimler
- Odaklanma problemi
- Soğuk terleme
- Mide sorunları
- Madde kullanma isteğinin artması
Bu belirtiler başlangıçta hafif biçimde ortaya çıkar. Daha sonra şiddetlenerek artar. Şiddetlenmenin derecesi madde bağımlılığı bulunan bireye göre değişir. Semptomlar ağır ya da tehlikeli olmayabilir, fakat huzursuz edicidir. Esrar bağımlılığının süresi ne kadar uzun olursa, yoksunluk belirtileri o kadar ağır görülür.
Esrarın yoksunluk belirtileri diğer maddelere bağımlı olanlarda görülen yoksunluk belirtileri kadar fazla olmayabilir. Yine de esrar kullanmaktan vazgeçen birçok kişi bedensel ve psikolojik belirtiler yaşamaya başlamaktadır.
KOKAİN
Kokain, etkisini hemen gösteren güçlü bir uyarıcı ve son derece bağımlılık yapan bir uyuşturucu maddedir. Kokain kullanımında hızlı bir şekilde tolerans(maddeye karşı fizyolojik adaptasyon) geliştiğinden, her bir doz bir öncekinden daha yetersiz geleceği için, tekrarlayan kullanım sonucunda bağımlılık oluşur.
Kokain almak için en sık kullanılan yol, burun yoluyla kullanımdır. Kokain, kullanan kişiyi uyarır, heyecanlandırır ve keyif verir. Kokain kullanımının belirtisi kişide kısa sürede gözlemlenir.
Kokain bağımlılığı belirtilerini ise şu şekilde sıralayabiliriz:
- Göz bebeklerinde büyüme, solunumda güçlük, göğüste ağrı ve tansiyon düzensizliği en bilinen belirtilerdir. Bunun yanında beyin kanaması, kalp krizive ani ölüm gerçekleşebilir.
- Kokain kullanımından hemen sonra kişinin enerjisi artar. Bu abartılı mutluluk hali ve özgüven artışı yerini ani bir durgunluğa, yorgunluğa ve ruhsal olarak çökmeye bırakır.
- Davranış bozuklukları, halüsinasyon görme gibi ruhsal belirtiler meydana gelebilir.
- Kokain bağımlılığı bulunan birey birinin kendisine zarar vereceğini düşünür.
- Uzun süreli kokain kullanımında ağır ruhsal problemler ve intihara eğilim konusunda artış yaşanabilir.
- Şiddetli baş ağrıları gözlemlenebilir, bağışıklık sisteminde zayıflama meydana gelebilir.
- Kokain kullanımı damarları daraltır ve beyinde tıkanmalara sebep olur. Yüksek doz kokain kullanımı epilepsi nöbetlerine sebep olabilmektedir.
Kokain bağımlılığının etkilerini ise şu şekilde sıralayabiliriz:
- Kokain bağımlılığı olan kişilerde kokainin etkisi hemen görüldüğü gibi, otuz-altmış dakika arasında da etkisi devam etmektedir.
- Bağımlılığı bulunan bireyler, hayatlarında ciddi durumda olumsuz etkileri olmasına rağmen kokain maddesini kullanmaya devam ederler.
- Kokain bağımlılığı olan kişilerde genellikle yoğun bir sahte mutluluk ve coşku hali görülmektedir.
- Fiziksel etkiler arasında hızlı kalp atışı, terleme ve genişlemiş gözbebekleri en başta gelir. Yüksek dozlarda kokain tüketmek, yüksek kan basıncına veya yüksek vücut ısısına neden olabilir.
- Kokain maddesinin yoksunluk belirtileri; çöküntü, mutsuzluk, hiçbir şeyden zevk alamama, sıkıntı, kaygı, sinirlilik, güçsüzlük, çok uyuma isteği, korkutucu rüyalar ile kendini gösterir.
TAŞ (CRACK)
Kokainin en güçlü formudur ve ölüme sebep olabilir. Hızlı sürede etki gösteren ve hemen ilk kullanımdan sonra bağımlılık oluşturma riski yüksek olan bir maddedir. Taş, kokainin en güçlü ve en tehlikeli formudur. Toz kokaine göre etkisi daha çabuk gelişmeye başlar ve ölümcül olma durumu daha fazladır.
Taş (crack) bağımlılığı, kişiyi mutsuz, kaygılı, endişeli ve sinirli hissettirir. Kişi bu hislerden kurtulacağını zannedip daha fazla taş kokain kullanmaya başlar. Çok hızlı bir şekilde etkisini gösteren taş kokain, bağımlı olan kişinin bir önceki madde kullanımında hissettiklerini tekrar hissedebilmek için dozu arttırmasına yol açar. Taş (crack) bağımlılığı olan birçok kişi, hızlı bir şekilde girdikleri bu döngü içerisinde hızla tükenmeye başlarlar.
Taş kokain bağımlılığı kişide uyumada zorluk çekme, aşırı uyku hali, kâbus görme ve iştahta artış yapabilir. Kişi maddenin vermiş olduğu bu etkilerden kurtulmak için tekrardan maddeye başvurmak suretiyle bir kısır döngüye girer. Taş (crack) maddesinin uzun süreli kullanımıyla beraber burun kanamaları, beyin damarlarında tıkanma, beyin kanamaları, kan damarlarında tıkanma, hızlı kalp atışı ve kan basıncında artış gibi hayatî tehlike içeren durumların görülmesi ihtimali çok yüksektir.
EROİN
Eroin bağımlılığı, opiyat sınıfı içerisinde yer alan, haşhaş bitkisinden elde edilen morfinin sentezlenmesi ile oluşturulmuş yarı sentetik bir maddenin düzenli kullanılması olarak tanımlanır. Kullanım halinde eroin maddesinin etkisi dört ilâ altı saat sürer; kişide gevşeme, rahatlama etkisi meydana getirir. Eroin merkezî sinir sisteminin etkinliğini azalttığından, kullanan kişide kan basıncı düşer, kalp atış hızı ve solunum yavaşlar. Bu da ölüme yol açabilir. Ülkemizde eroin için sokak dilinde sıkça kullanılan isimler “peynir,”“beyaz” ve“kaşar”dır.
Eroin birkaç kullanımda kolayca bağımlılık yapabilen bir uyuşturucu maddedir. Eroinin hem bağımlılığı şiddetli hem de yoksunluk belirtileri oldukça zorlayıcıdır. Eroin bağımlısı haline gelen kişi madde kullanımını kestiğinde terleme, titreme, burun akıntısı, ishal, uykusuzluk, sinirlilik, huzursuzluk, ağrı ve kramplar gibi şiddetli yoksunluk belirtileri yaşar.
Başlangıçta maddenin etkisi hoşuna gittiği için kullanımı devam ettiren kişi, zamanla eroin bağımlılığı oluşup kullandığı madde miktarına tolerans geliştikçe, yani daha önceki miktardan artık haz alamamaya başladıkça, sırf yoksunluk belirtilerini duyumsamamak için madde kullanımında bulunmaya başlar.
Eroin bağımlılığının kişinin hayatını ve sağlığını her açıdan mahveden etkileri vardır. Bağımlılık geliştiren kişi, maddenin miktarı azaltıldığında ya da tamamen kesildiğinde, krize girer.
Eroin bağımlılığının en bilinen ve yaygın etkileri şunlardır:
- Duygu durumun sürekli farklılık göstermesi
- Doğru olmayan davranışlarda bulunma
- Kendine hâkim olamama
- Çok hassas davranışlar sergileme
- Gerginlik
- Yorgunluk
- İçsel sıkıntılar
- Arkadaş çevresinde başlayan değişim
- Aileyle ilişkilerin zayıflaması
- İştahta azalma
- Uyku düzeninde bozukluk
Bunların yanında, eroin bağımlılığıyla birlikte gözlerde kızarıklık ve kanlanma, kilo kaybı, soğuk terleme ve ellerin titremesi gibi fizyolojik belirtilerde gözlemlenebilir.
METAMFETAMİN
Metamfetamin yüksek oranda bağımlılık geliştiren sentetik bir uyarıcı maddedir. Tek kullanımda dahi bağımlılık yapabildiği için çok tehlikelidir. Beyinde bulunan dopamin seviyelerini yükselterek etkisini belli eder. Görünüş olarak limon tuzuna benzemektedir.
Halk arasında “kristal, buz, meth, ice,metin amca” gibi terimlerle adlandırılan metamfetamin, bireyin psikolojik duygu geçişlerinde ani yükselmelere sebep olur. Maddenin uyarıcı etkisi kaybolduğunda kişide depresyon veya uykusuzluk gibi psikolojik sorunlar başlar. Metamfetamin ciddi uyku problemlerine yol açmakta ve kişinin düşünce yapısında bozukluklara neden olmaktadır. Paranoya, kuşku, halüsinasyon gibi psikolojik değişimler, metamfetaminin sık görülen etkileri arasındadır. Kişinin gerçeklik algısını bozmakta, gerçek olan ile gerçek olmayanı ayırt edemez hale getirmektedir.
Metamfetaminin çeşitli kullanım şekilleri mevcuttur. Kahve ve çay gibi sıcak içeceklerin içinde eritilerek kullanımına rastlandığı gibi,“pipe” denilen yöntemle yakılıp dumanı çekilerek ya da iğne ile damar yolundan diğer maddelerle karıştırılarak alındığı da görülmektedir.
Metamfetamin kullanımının başlıca etkileri şunlardır:
- Yoğun enerji hissi ve yüksek oranda heyecan veya adrenalin
- Fazla seviyede cesaret ve özgüven hissi
- Aşırı derecede keyifli olma hissi
- Çevrede gelişen durumlara karşı umursamazlık hali
- Paranoya, halüsinasyon gibi psikolojik değişimler
- Cinsel istekte artış
- Ajitasyon veya hassas duygu durumu, bazı olaylara fazla tepki gösterme
- Çok fazla konuşma isteği
- Davranışlarda fazlalık ve olağandan farklı davranış biçimleri gösterme
- Kan basıncında ve kalp atış hızında yükselme
- Vücut ısısında artma
- İştahsızlık
AMFETAMİN
Amfetamin dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB), narkolepsi ve obezite tedavisinde kullanılan ilaçlardaki etkin kimyasal bileşene verilen isimdir. En yaygın uyuşturucular arasında yer alan metamfetamin de, gerçekte amfetaminin bir çeşididir. Bu kimyasalın olduğu ilaçların bütününe “amfetamin grubu ilaçlar” ya da kısaca “amfetaminler” denilmektedir. Amfetaminlerin ilki olan phenylisopropylamine 1887 yılında sentezlenmiştir ve 1933 yılında ilk defa Benzedrine ismi altında halka satışı gerçekleşmiştir. Uyarıcı etkileri nedeniyle İkinci Dünya Savaşında amfetaminlerin kullanımı artmış, fakat sonrasında bağımlılık yapıcı etkileri fark edildiğinden kontrollü bir şekilde satılmaya başlanmıştır.
Deksoamfetamin, metilfenidat ve metamfetamin, yaygın olarak bilinen amfetamin çeşitlerindendir. Uyarıcı ve keyif verici etkileri nedeniyle uzun yol şoförleri, öğrenciler ve zaman kısıtlaması olan işleri yetiştirmesi gereken kişiler tarafından kullanıldığı bilinmektedir
Amfetamin bağımlılığı kişinin hem fiziksel yapısını, hem psikolojisini, hem de sosyal çevresini olumsuz yönde etkiler. Bu maddeye bağımlılığın zararlarını şöyle sıralayabiliriz:
- İştah eksikliği
- Vücut sıcaklığında artış
- Cinsel anlamda isteksizlik
- Kalıcı beyin hasarı
- Hafıza kaybı
- Motivasyon kaybı
- Halüsinasyonlar görme
- Ağız içinde ve dışında yaralar
- Ağızda kökü koku
- Deride iltihaplar
- Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu
EKSTAZİ(HAP)
Hap şeklinde ulaşılan ekstazi (extacy), bağımlılık eğilimi gösteren kişileri sürekli veya düzenli kullanıma iten bir uyarıcı maddedir. Bu maddeye yönelen bireyler çoğunlukla acı duygusundan uzaklaşmak ve hayatlarında yaşadıkları olumsuz duygularla yüzleşmemek için bu uyarıcı maddeyi bir kaçış yolu olarak tercih etmektedirler. Ekstazi beyinde serotonin hormonu salgılanmasını sağlayarak kişide rahatlık, doygunluk gibi duyguların oluşmasını temin eder. Fakat bu durum tamamen aldatıcıdır. Bu yüzden, ekstazi bağımlılığı ciddi yan etkilerle birlikte ağır depresyonu tetiklemektedir
Yapılan araştırmalarda, ekstazi bağımlılığı bulunan bireylerde bir dizi belirtinin oluştuğu tespit edilmiştir. Bu belirtileri şu şekilde sıralayabiliriz:
- Kalp ritminde bozulma
- Hipertansiyon (yüksek tansiyon)
- Kısa dönemli hafıza kaybı
- İştah kaybı
- Uykusuzluk
- Acı eşiğinde yükselme
- Gözbebeklerinde büyüme ve sağa-sola hareketlilik
- Vücudun ısı regülasyonunda bozulma
- Diş sıkma
- Kas spazmları
- Erkeklerde sertleşme sorununun oluşması
Ekstazi bağımlılığı sıvı kaybına neden olduğu için vücudun kaybettiği oranda sıvı tüketmesi gerektiği bilinmekle birlikte, bu bağımlılıkla birlikte gelişen aşırı su tüketiminin“hiponatremi” denilen, ölüme kadar götürebilecek su zehirlenmesi vakalarına yol açtığı bilinmektedir.
Aşırı doz ekstazi alımına vücudun verdiği bazı tepkiler vardır. Bu tepkileri şu şekilde sıralayabiliriz:
- Yüksek kan basıncı
- Bilinç kaybı
- Bayılma
- Nöbet geçirme
- Panik atak
- Anksiyete
BONZAİ
Bonzai, esrarın etkilerine kısmen benzeyen etkiler gösteren yapay bir uyuşturucu maddedir. Türkiye’de ağırlıklı olarak bu isimle ya da “Jamaican” diye satışı yapılmaktadır. Etkisi ilk başlarda esrarın etkileriyle benzerlik gösterirse daha sonra kullanan kişide farklı semptomların oluşmasına neden olur. Kalp atışı hızlanması, zehirlenme, uyuşma ve felç risklerini oluşturur. Esrar benzeri etki kullanıcıların bir kısmı tarafından doğrulanamamaktadır.
Bonzai bağımlılığı, bonzai adıyla bilinen sentetik uyuşturucunun kullanılması durumunda bu sentetik kimyasal uyuşturucunun vücudunda meydana getirdiği zararlara rağmen kişinin ona duyduğu yoğun isteği tarif etmektedir. Bu madde son yıllarda kağıda ya da peçeteye sıvı şeklinde emdirilmiş formlarda da satılmaktadır. Bonzanin bu formu sokak dilinde“A4” diye adlandırılmaktadır.
Bonzai kullanımının bazı belirtileri şunlardır:
- Hafıza kaybı, paranoya, duygu durum bozuklukları, zihinde bulanıklık
- Baş dönmesi, görme ve işitme ile ilgili bozukluklar
- Bilinç kaybı ve geçici felç durumunun meydana gelmesi
- Vücutta ağrılar, nöbetler ve koma
- Kalp atışlarının artması, ritim bozuklukları, nabızda ani yükselme, kan basıncında (tansiyonda) ani düşme, kalp krizi
- Göğüs ağrıları, nefes darlığı ve kasılmalar
- Mide bulantısı ve kusma, yutma zorluğu, ağız kuruluğu
- Karın ağrıları ve kanamalar
- İştah bozuklukları, açlık hissetme ve sıvı kaybı
- Vücut ısısının artması, fazla terleme gibi metabolik sorunlar
GABAPENTİNOİDLER (PREGABALİN VE GABAPENTİN)
Gabapentinoidler, sinirler arası etkileşimi sağlayan,nörotransmitter diye adlandırdığımız sistem üzerinden etki eden bir ilaçtır. Daha ziyade nöropatik ağrı, fibromiyalji ve anksiyete bozukluğunun tedavisi için kullanılır. Zaman zaman epilepsi (sara) hastalığında ek güçlendirici tedavi olarak da kullanılabilmektedir. Bu ilaç, ağrı kesici (analjezik) ve kaygı giderici (anksiyolitik) etkiye sahiptir.
Ülkemize girdikten sonra, daha çok nöropatik ağrı ile fizik tedavi ve ortopedik rahatsızlıklarda meydana gelen ağrıların kontrolünde kullanılmıştır. Uzman doktorlar tarafından reçete edilen gabapentinoidler, önerilen dozlarının çok daha üstünde kullandığında öforiye, yani keyif verici etkiye ve beyindeki bilişsel işlevlerde uyuşukluğa yol açtığının fark edilmesi, genelde uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan grupta yer alan insanlar tarafından daha yüksek dozlarda ve amacı dışında kullanımının artmasına yol açmıştır.
Uzmanların önerdiği dozda ve zamanda kullanıldığında tedaviyi sağlayan bu ilaç, bireylerin yüksek dozlarda kullanmayı sürdürmesiyle bağımlılığa yol açmakta; akabinde bırakmaya çalıştıkları zaman kişilerin yaşadığı epilepsi (sara) nöbeti benzeri belirtiler, huzursuzluk, sinirlilik, uykusuzluk, keyifsizlik, zevk alamama, endişe hali, çarpıntı ve terleme gibi sonuçlar hayatlarını oldukça olumsuz yönde etkilemektedir. Bu ilacın yüksek dozda kullanımına devam edilmesi ilerleyen zamanda ise kalp ritim bozukluğu, kontrol edilemeyen ciddi epileptik nöbetler ve solunum durması gibi hayatî tehlike meydana getiren rahatsızlıklara neden olabilmektedir.
Kimler Madde Bağımlısı Olabilir?
Hiç kimse bağımlılıktan muaf değildir, herkes bağımlı olabilir. Bağımlılıktan uzak durabilmek için asıl mesele, bağımlılık sürecine etki eden faktörlerin farkında olup buna göre bir tutum takınmaktır. Kişinin genetik yapısı, cinsiyeti, var olan ruhsal hastalıkları, dürtüsellik ve yenilik arama gibi kişilik özellikleri, yaşadığı çevre, kaotik ev ortamı, ailesinde ebeveynlerin madde kullanıyor olması, uygun ebeveyn denetiminin eksikliği, çocukluk çağında olumsuz yaşantılar, arkadaşların etkisi, maddeyi erken yaşta kullanmaya başlamak ve maddenin kendisine bağlı özellikler, kişide bağımlılık gelişimini en ziyade etkileyen unsurlardır.
Bağımlılığa yakalanmamak için en önemli çözüm, bağımlılık yapan maddelerden mutlak surette uzak durmaktır. “Bir kereden bir şey olmaz” düşüncesi, uyuşturucu madde alımını kontrol edebileceğine dair yanlış özgüven, başkaları bağımlı olsa da kendisinin asla bağımlı olmayacağı kanaati, kendi iradesiyle bu durumu kontrol altında tutabileceği inancı, madde kullanımına kapı aralayarak kişilerde bağımlılık riskini arttırmaktadır.
Bağımlılığı Oluşumunda
Çevre, Ortam veArkadaş
Etkileri Nelerdir?
Daha önce dikkat çektiğimiz gibi, kişinin ruhsal özellikleri, genetik yatkınlık, çevresel faktörler, maddeye ulaşılabilirlik, aile yapısı, toplumsal çevre ve kültürel özellikler kişinin madde kullanmaya başlaması ve bu kullanımın bağımlılığa dönüşmesinde en etkili unsurlardır. Bağımlılık yapan maddelerin tümünde kimyasal açıdan beynin ödül merkezini etkileyerek dopamin seviyesini arttırma ve kişide uyarıcı ya da rahatlatıcı bir etki uyandırma özelliği söz konusudur ve bağımlılığın oluşmasında en önemli etken de işte budur.
Araştırmalara bakıldığında, madde kullanımına yol açan çevresel risk faktörleri arasında arkadaş özellikleri ve çevre etkisinin ön plana çıktığı ve özellikle kişinin madde kullanan bir arkadaşa sahip olmasının bu durumu tetikleyici bir rol oynadığı görülmektedir. Bireyin özellikle ergenlik döneminde arkadaş çevresine yönelik ilgisi, sosyal gruplar arasında madde kullanımının bir kabul aracı olarak ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Sosyal çevrenin etkisi sonucu bağımlı olan birey, sonrasında arkadaş çevresini bağımlılık ekseninde şekillendirerek bağımlılık ve sosyal çevre arasında bir döngü oluşturmaktadır. Bir başka ifadeyle, birey çevresi sonucu bağımlı olmakta ve bağımlı olması sebebiyle böyle bir çevrede yer almaktadır. Bu açıdan, gençler için madde kullanımı merak, yaşıtlarının baskısı, kabul görme arzusu, kimlik kazanımı gibi çeşitli etkenler sonucu anlam kazanmakta; dolayısıyla madde kullanmaya başlama eğilimlerinde arkadaş grubu önemli bir rol oynamaktadır.
Arkadaş, maddeyi ilk kullanım sürecinde ön plana çıkan temel etkenlerden biridir. Bireylerin madde kullanmaya başlama hikayelerinin farklılık göstermesine rağmen bağımlıların ifadelerinde en fazla yoğunlaştıkları alan, arkadaş çevresidir. Bağımlıların, madde bağımlısı haline gelmelerinde birincil etken olarak sıklıkla bu noktayı ifade ettikleri görülmektedir.
İkinci en büyük etken ise, toplumun ve gençlerin; madde kullanımının başladığı şartlar, bu durumdan kaçınma, madde kullanımının etkileri ve sonuçları konusunda donanımsız ve bilinçsiz olmasıdır.
Üçüncü ve dördüncü etken olarak da ergenlik ve kendini keşfetme yaşlarında olan gençlerin travmatik olaylar yaşaması ve madde kullanılan ortamlara olan merak duygusunu sayabiliriz. Akranlarının ve çevresinin gizli gizli bir şeyler yapması ve sürekli maddenin etkisindeyken yalancı mutluluk halleri yaşamaları, madde kullanmayan diğer arkadaşlarının da bu ortama merak sarmalarına ve özellikle yaşadıkları üzücü travmatik bir olayın ardından madde kullanımına yönelmelerine yol açmaktadır. Bu durum, bağımlılıkta çevresel etkilerin, arkadaş seçimlerinin ve madde kullanılan ortamların gençler üzerinde büyük yıkımlara sebep olduğunu göstermektedir. Araştırmalarda, madde kullanan bireylerin madde kullanmayan arkadaş ve yaşıtları ile çevresini de maddeye alıştırıp kendi bağımlılığını onlara da bulaştırdığı net bir şekilde görülmüştür.
Bu bakımdan, madde kullanımının bulaşıcı bir beyin hastalığı olduğunu söylemek mümkündür. Bu nedenle de bulaşacak cevreler ve ortamlar olarak tanımlayabileceğimiz; alkollü mekanlar, kafeler, oyun salonlar, kontrolsüz etkinliklerin yürütüldüğü ortamlar, özel günlerin kutlandığı mekanlar ve sosyal ortamdan uzak asayiş zafiyeti olan mekanlar dikkate alınmalıdır. Arkadaş özellikleri olarak da dikkat edilmesi gereken kişiler; kuralsız ve sıra dışı yaşayan kişiler, suça meyilli kişiler, olağandışı eğlenceye meyilli hareketli kişiler, antisosyal kişiler, aile ilişkileri problemli olan kişiler, varlığı kuşatan gücün hayatında karşılığını olmadığını bildiğimiz kişiler, belli bir program ve sorumluluk dahilinde hayatını sürdüremeyen okul veya işini aksatan kişiler, olumsuz davranışları ve baskın karakterleri ile rol model alınan kişiler, kısa yoldan para kazanma ve şöhret arzusu olan kişiler…
Bu kriterler önemli olmakla birlikte bağımlılıktan tamamen uzak kalma istidadında kişi ve ortam özelliği bulunmadığını da dikkate almak gerekir.
Bağımlılık Oluşturan Maddeye Giden Süreç
Yönetilip Kontrol Altına Alınabilir mi?
Madde bağımlılığı bir anda gelişen ya da madde kullanılır kullanılmaz oluşan bir durum değildir. Çok etkili bazı maddelerin bir kullanımla da bağımlılık yapmasına karşılık, bağımlılık olgusu çoğunlukla bir süreci takip ederek gelişir. Bu süreçte, bireyin bağımlılık hastalığının hangi evresinde olduğunu bilmek uygulanacak tedavi yöntemi açısından büyük önem taşır.
Bağımlılığa giden yolda, yapılan ilk tercihin rolü büyüktür. Kişiler merak, çevre baskısı, rahatlama arayışı gibi sebeplerle çoğunlukla “bir defalığına” maddeye yöneldiklerini düşünürler. Yani ilk madde kullanımında, kişilerin zaman içinde bunun bir bağımlılığa dönüşeceğine dair bir kanaat ve endişeleri yoktur. Ancak o ilk kullanımda maddenin vermiş olduğu geçici ve yapay haz, aynı hazzı tekrar yaşamak için onları maddeyi tekrar kullanmaya iter. Kullandıkça maddeye karşı tolerans oluştuğu, yani aynı miktar artık aynı hazzı vermemeye başladığı için de, kullanılan maddenin miktarı sürekli yükselir. Böylece, merak veya rahatlama arayışı ile sözüm ona bir defalığına kullanılan madde, hazzı tekrar yaşama yönündeki istek ve arzularına hayır diyememesi sonucu kişiyi tamamen etkisi altına alıp bir kısır döngüye sokar. Bağımlılık hastalığı işte bu şekilde oluşur. Araştırmalar, başlangıçta kişinin kontrol altında tutacağını düşündüğü kullanımın süreç içerisinde birey tarafından yönetilmez ve kontrol edilemez bir hale geldiğini açıkça göstermektedir. Bu sonucu başlatan olgu da kişinin hem çevreden hem kendi içinden gelen kullanım yönündeki telkinlere hayır diyememesidir.
Madde bağımlılığı sürecinde ilk adım, merak etme ve deneme davranışıdır. Maddenin denenmesine kadar, kişide merakın yanısıra maddenin etkilerine yönelik bir korku da mevcuttur. Merakın korkuya galip gelmesiyle, kişi “Bir defadan bir şey olmaz” gibi, “Bütün arkadaşlarım kullanıyor” gibi bahanelere sığınarak ilk denemeyi gerçekleştirir. Bu ilk kullanım sonucunda, kişinin maddeye olan korkusu azalır. İlk kullanım, oluşturduğu hazla diğer kullanımlarında önünü açar.
Merak, dışlanma korkusu, akran baskısı ve çevresel faktörler, bir gençtealkol, uyuşturucu madde, kumar ve sosyal medya bağımlılığı gelişiminde her zaman belirleyici bir faktördür. Bu nedenle bağımlılık sürecinde madde ve alkol kullanan kişiler mantıklı kararlar veremezler ve bu esnada kendilerine yapılan madde tekliflerine olumlu cevap vermeye yatkın durumda olurlar.
Oysa bağımlılık evrelerinde en önemli unsur, hayır diyebilmektir. Bağımlılığın “evet”le, bağımlılıktan kurtulma sürecinin “hayır”la başladığını söylemek mümkündür. Kişi dıştan gelen baskıya veya kendi istek, arzu ve zaaflarına hayır diyemediğinde mantıklı muhakeme yeteneğini maddeden dolayı kaybedip kendini bağımlılık hastalığına duçar eder. Böylece kendisini kontrol etmekte ve hayatını yönetmekte zorlanmaya başlar.
Buna karşılık, hangi aşamada olursa olsun kararlı şekilde hayır diyebildiğinde, kişinin bağımlılıktan kurtulmak için bir eşiği geçmiş, bir büyük adımı atmış olduğunu söyleyebiliriz.
DIĞER HABERLER
-
Bağımlılık ile Mücadelede Şanlıurfa Örneği: Liman Ayık Yaşam Derneği
15 Eylül 2025, 19:09 -
Liman Ayık Yaşam Derneği'nin Urfa'da'daki Bağımlılıkla Mücadele Merkezi Hizmete Girdi
13 Eylül 2025, 11:17 -
Şanlıurfa’da madde bağımlılığıyla mücadelede yeni dönem
13 Eylül 2025, 10:34 -
Başkan Özyavuz’dan Ayık Yaşam Derneği’ne Anlamlı Ziyaret
13 Eylül 2025, 10:31 -
Gülpınar, Bağımlılıkla Mücadele Eden Gençlerle İftarda
13 Eylül 2025, 10:27 -
3. BÖLÜM BAĞIMLILIK: KORUNMA YOLLARI, ÇARE VE TEDAVİSİ
12 Eylül 2025, 16:55 -
2. BÖLÜM BAĞIMLILIK: ETKİLERİ VE SONUÇLARI
12 Eylül 2025, 16:54 -
1. BÖLÜM BAĞIMLILIK: TARİFİ VE SEBEPLERİ
12 Eylül 2025, 16:42 -
Umut Akyürek kızı Melek Bal’la paylaşım yaptı! Melek Bal’ın ‘eski günlerime döndüm’ pozu!
12 Eylül 2025, 16:26 -
Silivri AK Parti’den Liman Ayık Yaşam Derneği’ne ziyaret
10 Eylül 2025, 19:01